8.12.08

In Memoriam Ligeti / Hüseyin Evirgen / Sayı 2

Bağımsızlık, orijinallik, avangard, macera ruhu, deneysellik... Bütün bu kavramlar büyük bir savaşçısını kaybetti. Yarım yüzyılı aşkın bir zamandır müzikte herkesin bir adım önünde ilerleyen Macar asıllı Avusturyalı besteci György Ligeti, uzun bir hastalık sürecinden sonra 12 Haziran'da hayata gözlerini yumdu.

13 Haziran günü Viyana'da Kettenbrückengasse'de yürüyorum. Tesadüfen sokaktaki apartmanlardan birinin girişindeki tabela dikkatimi çekiyor: “Besteci Franz Schubert, 19 Kasım 1828 tarihinde bu binada öldü”. Binanın önünde bir kaç dakika geçirip bir nevi saygı duruşunda bulunduktan sonra yoluma devam ediyorum. 6. bölgedeki bir kahvehaneye giriyorum. O günün Der Standard gazetesini açıyorum. Nefesim kesiliyor. Yutkunamıyorum.

Bu bana 1998 yazında başımdan geçen bir olayı hatırlatıyor. Salzburg Mozarteum'da yaz akademisi öğrencisi olduğum günlerde Alfred Schnittke'nin In Memoriam eserinin analizini yapıyorduk. Eserin ana teması, Johann Sebastian Bach'ın ölümü üzerine tamamlanmamış son büyük eseri die Kunst der Fuge'nin (Füg Sanatı) son fügünün duyulan son teması olan B-A-C-H (Alm. Si bemol, la, do, si) motifinden oluşmaktadır. Ve Schnittke bu eseri, vefat eden annesinin anısına yazmıştır. Ertesi gün sınıfa geldiğimizde Schnittke'nin ölüm haberini duyduk.

György Ligeti'nin müziğiyle ilk tanışmam 1995 yılında gerçekleşti. Henüz 17 yaşındaydım ve İstanbul'da konservatuarın kompozisyon lisans bölümünde ilk yılımdı. İstanbul'daki kütüphanenin yetersizliği yüzünden her Ankara'ya gidişimde Bilkent Üniversitesi kütüphanesine uğruyordum. Uzun süren bir klasik piyano eğitiminin ardından bambaşka bir alana geçmiştim. 20. yüzyılın ilk yarısına ait bestecilerin eserlerini tanıyordum ama tutucu konservatuar eğitimi yüzünden bunun ötesine pek geçememiştim. Notaları karıştırırken Alman Schott yayınevinin göz alıcı sarı kapaklı bir partitürü gözüme çarpmıştı. Açıkça söylemek gerekirse klasikten moderne geçiş sürecimde sıkıcı, soluk renkli Edition Peters kapaklarından sonra albenisi yüksek bir partitürdü. Bu eser Ligeti'nin İki Numaralı Yaylı Dördülü'ydü.

Hemen ertesi günlerde kaydını edindiğim bu eserle belki iki yıl boyunca ilgilendim. O yıllarda eserde karşılaşılan bir çok kompozisyon tekniğini algılamakta bile güçlük çekiyordum. Bunu izleyen yıllarda Oda Koçertosu eserine odaklandım. Türkiye'de eserlerinin kayıtlarını bulmak, notalarını bulmaktan çok daha kolaydı. Doksanların sonlarında İstanbul Müzik Festivaline konuk olan Ensemble Intercontemporain'in Oda Konçertosu'nu seslendirdiği güne dek, Ligeti'nin herhangi bir eserinin canlı performansına şahit olamamıştım.

Şu an geriye dönüp baktığımda, bestecilik hayatımın Türkiye'de geçen ilk naif dönemi boyunca belki de tek yaptığım şey, Ligeti'yi anlama ve taklit etme çabasıydı.

Peki kimdir Ligeti:

Macar/Yahudi kökenli ve sonradan Avusturya vatandaşlığına geçmiş olan Ligeti, 28 Mayıs 1923 tarihinde Romanya'nın Transilvanya bölgesinde göz doktoru bir anne ve bankacı ve iktisatçı bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi. 1944 yılında babası Bergen-Belsen toplama kampında, erkek kardeşi Gábor ise Mauthausen toplama kampında öldürüldü. Annesi ise Auschwitz-Birkenau toplama kampında hayatta kalmayı başardı.

Savaş sırasında sık sık Macaristan ve Romanya arasında el değiştiren Transilvanya'da, ilk olarak bir Macar ilkokuluna, daha sonra da bir Romen lisesine devam etti. 1936 yıllarında ilk piyano derslerini almaya başlayan Ligeti, bundan bir yıl sonra senfonik kompozisyon denemelerine başladı.

1941 yılında liseyi bitirdikten sonra matematik ve fizik okumak isteyen Ligeti, yahudi olması sebebiyle üniversiteye kabul edilmedi. Bunun üzerine Klausenburg (bugünkü Cluj-Napoca, Romanya) Konservatuarı'nda Sandor Veress, Pal Jardanji, Ferenc Farkas ve Lajos Bardos gibi isimlerle müzik teorisi ve org eğitimine başlayan Ligeti, 1944 yılında Macar ordusuna çağırılması sebebiyle eğitimini durdurdu. Savaş sırasında Sovyet güçlerinin eline esir olarak geçen Ligeti, bir bombardıman sırasında esir kampından kaçabildi.

Savaştan sonra eğitimine devam eden Ligeti, 1949 yılında mezun oldu. Bir yıl Romen halk müziği üzerine etnomüzikoloji çalışmalarını sürdürdükten sonra, Budapeşte'deki okuluna armoni, kontrpuan ve müzik analizi öğretmeni olarak döndü. O yıllardaki komünist parti iktidarı yüzünden hassaslaşan Macaristan ve batı dünyası ilişkileri yüzünden, batıdaki müzik gelişmelerini ancak cızırtılı radyo yayınlarından takip edebiliyordu.

Macaristan'daki ihtilalin ardından 1956 yılının Aralık ayında sonradan eşi olacak Vera Spitz ile birlikte Viyana'ya göç etti. Daha sonra Avusturya vatandaşlığına geçti.

Köln'deki elektronik müzik stüdyosunda çalışma şansı bulan Ligeti, burada avangard müziğin önemli temsilcileri ve elektronik müziğin öncü isimleri olan Karlheinz Stockhausen ve Gottfried Michael König ile tanıştı. Burada geçirdiği zaman boyunca elektronik tınılardan büyük ölçüde etkilense de nadiren elektronik eserler üretti.

Ligeti 1969-72 yılları arasında Berlin'de Alman Akademik Değişim Enstitüsü bursiyeri olarak yaşadı ve aynı süre içinde Darmstadt müzik kurslarına katıldı. 1972 yılından 1992'deki ayrılışına kadar Berlin Güzel Sanatlar Akedemisi üyesiydi. 1972 yılında Kaliforniya'daki Stanford Üniversitesi'nde composer in residence olarak görev aldı ve burada San Francisco Polyphony adlı orkestra eserini yazdı.

Ligeti bu yıllarda ününe kavuştu ve bunu takiben Hamburg Müzik ve Tiyatro Akademisi'nde kompozisyon profesörlüğü görevini aldı ve bu görevine 1989 yılına kadar devam etti.

Macaristan'daki müzik hayatı boyunca daha çok Bela Bartok dilinden etkilenen Ligeti'nin müziği, Macaristan'ı terketmesinden sonra büyük bir değişime uğradı. Kendi ifadesine göre, değişime uğrayan kendisi değil, hayata bakış açısı, emelleri ve bilgisiydi. 1956'da Macaristan'dan ayrılışından altmışlı yılların ortalarına kadar Viyana'da küçük ve karanlık bir kiralık dairede oturan Ligeti, Apparations ve Atmosphères gibi orkestra eserlerini, tek bir kahve içip saatlerce oturulabilen ucuz Viyana kahvehanelerinden birinde besteledi. Özellikle Atmosphères, zamanın post- webernist dizisel müziğine sabit tını tekstürleriyle bir karşıtlık oluşturdu ve orkestra müziği tarihinde yeni bir çığır açtı. Bu eser belki de müzikal kavramlar açısından 1992-94 tarihli Aphex Twin'in Selected Ambient Works albümündeki fikirlerin temelini atan bir kişiliğe sahiptir ( ki Ligeti ve Aphex Twin isimleri 2003 yılında London Sinfonietta tarafından aynı konser programına dahil edilmiştir.).

Köln'deki yılları bestecinin müzikal gelişimi için en önemli dönüm noktasını oluşturdu. Burada çeşitli bestecilerle tanışmasının yanında Köln elektronik müzik stüdyosunda çalışmaya başladıktan sonra Glissandi (1957) ve Artikulation (1958) isimli iki elektronik eserini üretti. Ligeti 1958 yılından sonra ölümüne kadar hiç bir elektronik esere imza atmadı. Ama müziğinin tınısal yapısı, her zaman elektronik müzik etkileşimi içinde oldu. Besteci crescendo dergisinin 2002 yılının 4. sayısında Arnt Cobbers'le yaptığı bir söyleşide bu yıllarını şu şekilde dile getiriyor:

“... 1 Şubat 1957'de Köln'e gelişimle Stockhausen, Boulez, Koenig, Helms, Metzger ve Evangelisti gibi isimlerden oluşan bu hazır cemiyete girdim. Bundan birkaç ay sonra bu gruba Kagel de katıldı. Mücadeleci ve avangard bir gruptu. Burada bu müziğin, bu komplonun, bu topluluğun ya da bu mafyanın (nasıl tanımladığımız farketmez) doğru yolda olduğuna ve ellili yılların yeni müziğini keşfettiğine dair teorik destek ihtiyacı ağırlıktaydı. Devamlı bir apoloji ve kendini kabul etme ihtiyacı bulunmaktaydı. Ve sanırım bu o zamana ait bu kadar çok teorik metnin bulunması da bu yüzden. Örneğin die Reihe kitapçıklarında görülen de bu. Webern'den başlayıp elektronik müzik, müzikal form, gibi bir çok konularda metinler yazıldı. Bunların hepsi kendini haklı çıkarma çabasıydı. Ve ben de bu grubun bir parçasıydım. Bugün buna yarı eleştirel, yarı onaylayıcı bir gözle bakıyorum...”

1961'de Donaueschingen Müzik Günleri'nde dünya prömiyeri yapılan Atmosphères, bestecinin bugün belki de en çok tanılan yapıtıdır. Eser Ligeti'nin altmışlı yıllar süresince meşgul olduğu ve geliştirdiği bir çok temanın çekirdeğini teşkil eder. Eser, melodi, armoni ve ritm kavramlarından vazgeçer ve sadece tını rengine konsantre olur. Ve bu da sadece melodi ve armoniden vazgeçmiş fakat tınısal ve ritmik açıdan bir önceki yüzyıla nazaran büyük dokusal yenilikler getirmemiş İkinci Viyana Ekolü'ne karşıtlık oluşturan bir durumdur. Eser, dokusal olarak devamlı değişim halinde olan büyük ve hareket etmeyen akorlardan oluşmaktadır.

1974-77 yılları arasında, absürd tiyatronun protagonistlerinden Michel de Ghelderobe'un La Balade du Grand Macabre eserinden uyarladığı Le Grand Macabre adlı ilk operasını yazdı. 1996'da Salzburg Festivali siparişiyle tekrar elden geçirdiği bu operasını hiç bir zaman sevemedi.

Ligeti seksenlerde stilistik spektrumunu daha da çok genişletti. Seksen ve doksanlı yıllarda yazdığı 3 banttan oluşan solo piyano etütleri kompleks ritmik yapılar ve teknik problemleri ele alır. Diğer eserlerine göre daha lirik içeriğe sahip olan bu yapıtların kökeni, Conlon Nacarrow'un player piyano için etütlerine ve Güney Sahara Afrika müziğine dayanır.

20. yy. avangard müziğinin partitür fetişizmine Ligeti de dahildir. Aksak ritimleri sever. Hatta bunlara da “aksak” der. Ama yine de 20. yy.'ın bir çok bestecisinde görülen bir notayı bir vuruşun veya ölçünün başına getirmekten tiksinme hastalığı Ligeti'de görülmez. Ligeti'yi kompleks dokudan daha çok ilgilendiren kompleks tınıdır. Bu bağlamda dokunun kompleks olup olmayacağına ortaya çıkacak tını karar verir. Ligeti hayatını politik sıkıntılarla geçirmiş bir bestecidir ve belki de bu yüzden müzikte politikadan hoşlanmaz. Ligeti'nin eserlerinin konseptleri de tınısal temaların üzerine kuruludur. Notalarla değil, tonlarla ve bu tonların oluşumuyla ilgilenir. Ligeti'nin müziği bir yandan entelektüel, diğer yandan eğlendiricidir. Belki de seksenlerde ve doksanların başlarında ortaya çıkan idm'in (intelligent dance music) amacına ulaşabilmiş bir benzeridir.

Ligeti oktav sesleri üst üste getirmekten utanmaz. Atonal olmanın avangard olmak ve avandard olmanın atonal olmak manasına gelmediğini bundan 60 – 70 yıl önce farketmiştir. Buna rağmen 1961'de “müziğin geleceği” konulu ünlü konferansında tek kelime etmemiştir.

Ligeti öğretinin kendisidir ama öğretinin yolundan gitmemiştir. Başkalarının söyleyemediğini sakınmadan söylemiştir. Cesurdur. Gerçek dahidir. Unutulmayacaktır.

Toprağı bol olsun.

Başlıca Eserleri:

• 1951 - 1953 Musica ricercata
• 1953 Nefesli beşli içi 6 Bagatel
• 1957 Glissandi (elektronik)
• 1959 Apparitions
• 1961 Atmosphères
• 1962 Poème symphonique, 100 metronom için
• 1962 Volumina, org için
• 1962 - 1965 Aventures ve Nouvelles Aventures, üç şarkıcı ve yedi çalgı için
• 1966 Lux aeterna, 16 solo şarkıcı için
• 1966 Viyolonsel Konçertosu
• 1967 - 1969 Ramifications, 12 solo yaylı için
• 1968 Yaylı Dörtlü Nr. 2
• 1968 Nefesli Beşli Nr. 2
• 1973 Clocks and Clouds, Kadın korosu ve orkestra için
• 1974 San Francisco Polyphony, orkestra için
• 1976 Rondeau. Ein-Mann-Theater für einen Schauspieler und Tonband
• 1976 Monument / Selbstporträt / Bewegung (İki piyano için üç parça)
• 1978 Le Grand Macabre, opera
• 1982 3 Phantasien nach Hölderlin, a-cappella koro parçaları
• 1983 Magyar Etüdök
• 1985 - 2001 Üç bant piyano etütleri (I - XVIII)
• 1993 Nonsense Madrigals
• 2000 Síppal, dobbal, nádihegedűvel (Düdükler, davullar ve kemanlarla)

Not: Bu yazı, Monokl'un 2007 Şubat'ında çıkan 2. sayısında yayımlanmıştır. Kaynak gösterilmeden kullanılmaması rica olunur...

No comments: