8.12.08

Schönberg’in Avangard “Beklenti”si / Cihan Kurt / Sayı 2


Schönberg’in Avangard “Beklenti”si

“...Öteki kendisini beklediğim yere, kendisini yarattığım yere gelir.
Gelmezse sanrısallaştırırım onu: bekleyiş bir sayıklamadır.”
Bir Aşk Söyleminden Parçalar - Roland Barthes

“arzunun esiri sevgili,
aşkının kollarına koşarken
ışık oyunlarınla cesaretleniyor,
eziyetle akıtılmış soluk kanın,
kasvetli, ölümüne hasta ay.”
Pierrot Lunaire - Albert Giraud


Erwartung (Beklenti)

Ay ışığıyla aydınlanmış orman, ağaçların arasındaki karanlığın içerisinde kaybolan bir yol, kaybettiği sevgilisini arayan kadın (Die Frau) ormana dalar, yalnızlık, karanlık ve korku. Çevresinde duyduğu her sesin verdiği ürperti. Ağaçlar arasında açık bir alan, yardım çığlıkları, yorgunluk ve tarif edilemez bir sıkıntı. Uzakta bir ev, öteki kadını ziyaret ettiği yer. Gölgelerin arasında ilerlerken ayağı takılır; sevgilisinin cansız bedeni kanlar içerisinde yerde. Geçmiş, şimdiki zaman, gelecek birbirine karışır. Zaman kavramı yerini kızgınlık, nefret ve aşkın birbirine karıştığı bir kıskançlık krizine bırakır, sonrasında boş bir hayata teslimiyet hissi. Ardından, sanki rüyadaymış gibi, sevgilisini aramaya devam eder...

Sadakatsizlik ve Ölüm

20. yüzyılın başına gelindiğinde, Viyana çevresindeki sanatsal ve bilimsel olanaklar ve Arnold Schönberg’in hayatındaki çalkantılar bir araya gelerek Erwartung’un yazımını mümkün kılar. Schönberg deneysel bir döneme girip, tonaliteyi müziğin merkezindeki birleştirici güç olarak terketmeye hazırlanırken, Sigmund Freud ve Josef Breuer psikanalizin temellerini atmakta, “Anna O.” takma adlı hastanın tedavisi sonrasında psikoterapide “arınma” yöntemini geliştirerek, bilinçaltının kapılarını aralamaya çalışmaktadırlar. 1908 yazında, Schönberg’in eşi Mathilde, son dönemlerinde yaptığı psikolojik derinliği olan dışavurumcu portreleriyle ünlü ressam Richard Gerstl için evini terk eder ancak daha sonra geri döner. Schönberg ailesi için de portreler yapmış Gerstl, bir süre sonra çoğu eserini yakarak intihar eder.

Temanın Terkedilişi

Erwartung, bestecinin kendi deyimiyle, “bir saniye süren, tarif edilemez sıkıntı ve kaygının yaşandığı bir karabasanın, yavaş çekimde anlatımıdır.” Bir sopranoya orkestra eşlik eder. Büyük bir orkestranın, küçük gruplara ayrılarak, çalgıların çok renkliliğinden ve fiziksel olanaklarından sonuna kadar yararlanıldığı eserin 17 gün gibi şaşırtıcı derecede kısa bir sürede bestelenmesi, bunların yanında Schönberg’in tonaliteyi terkederek deneysel ve özgür bir yaklaşımla, bir bakıma kendi bilinçaltıyla, sıkıntılarıyla hesaplaştığı, dönemin psikanalitik terimiyle; bestelemede adeta “arınma” yöntemini izlediğini gösterir. Eserin ana teması, sadakatsizlik ve ölümdür. Yoğun resim yaptığı dönemlerde, ilham kaynağının, gördüğü düşler olduğunu söyleyen besteci, burada da görsel bir dil kullanmıştır. Anton Webern, Schönberg’in “tüm tematik işlerini terkedişi” olarak nitelediği eser için, “Bu monodrama şimdiye kadar duyulmamış birşey. Geleneksel biçimin yıkıldığı, her saniyesinde dışavurumun ani dalgalanmasıyla beraber tamamen yeni birşeylerle karşınıza çıkan, çalgıların kullanım biçiminin yeniliği ile büyük resimde çok farklı bir ses dilinin oluştuğu, her notasıyla şaşırtan bir eser...” der. Bilinçaltından beslenen içerik, eserin biçimini belirler, büker, tanımlar. Bestecinin aradığı: “bilinçaltındaki dünyaya, ifade edilen, dışavurulan duygularla ulaşmaktır”, ona göre “insan belirli bir anda tek bir ayrık duyguyu deneyimlemez, her an binlerce farklı hissiyatın birleşmesinden oluşur ve her his farklı bir yöne gider. Kanın ani akışı sonucunda ortaya çıkan, farklılık ve çeşitlilik, hislerin, içgüdülerin tutarsızlığı, birbirleriyle ilişkilerinin mantıksızlığı, benim eserlerimde esas ulaşmak istediğimdir. Hislerin dışavurumu önemlidir, düşüncelerin ya da düz mantığın ürünleri değil.” György Ligeti’nin ironik bir biçimde adlandırdığı yapıbozumcu “100 Metronom için Senfonik Şiir”inde uyguladığı teknik gibi, Schönberg burada bir kabusun hissiyatını ve duygulardaki düzensizlikleri ifade etmek için, orkestrayı neredeyse rastgele ayarlanmış bağımsız metronomlar topluluğu gibi kullanmıştır. Analiz edilemez, içine girilemez, bir motif ya da belirli melodinin kolay kolay yakalanamadığı eser, anlaşılır olmaktan çok uzakta, bir karabasanın tasvir edildiği, dışavurumcu, avangardist, kasvetli ve korkutucu bir resimdir.




Libretto

Erwartung’un en az müziği kadar önemli ve tartışmalı bir noktası ise librettosudur. O tarihe kadar genelde hazır metinleri ve şiirleri kullanan Schönberg, ilk defa kendi isteğine uygun bir libretto siparişi verir. 1909 yazında, Avusturya’nın güneyinde, tatil, çalışma ve tartışma amaçlı gezisinde, kendisine Alexander Zemlinsky, Erwin Stein, Maria Pappenheim ve diğer arkadaşları eşlik eder. Maria Pappenheim tıp eğitimine devam etmekte olan bir öğrenci ve aynı zamanda şiirleri yayınlanmış bir şairdir.

Siparişin tam olarak nasıl verildiği, Schönberg’in librettonun yazımındaki etkisi, iki taraftan çelişkili ifadelerle aktarılmıştır. Pappenheim yıllar sonra bir söyleşide, Schönberg tarafından herhangi bir yönlendirme yapılmadığını ve içeriğin tamamen kendisi tarafından belirlendiğini belirtirken, Schönberg mektuplarında Pappenheim’a nasıl bir eser planladığını iyice aktardığını belirtir, librettoya bakıldığında görsel detayların Schönberg tarafından titizlikle tanımlandığı görülür. Bestecinin yakın zamanlarda başından geçen krizlerin içeriği belirlediği söylenebilir. Bunlara karşın, Pappenheim’ın daha önceki şiir çalışmaları, Erwartung’a oldukça yakındır, serbest bilinç akışı şeklinde yazılmış “Seziersaal” (Otopsi Odası), “Die Fackel” (Meşale) ve “Prima Graviditas” başlıklı şiirlerinde, hastalarının fiziksel ve psikolojik durumlarına sempatiyle yaklaşan ve her iki tarafın duygularını dile getiren anlatıcı konumundadır. “Seziersaal”ın bir bölümünde hastayı şöyle tasvir eder:

Ağzı ne kadar solgun, ve gözleri ne kadar yorgun,
Sanki gecenin karanlığına bakan biri.
.....
Arzusu nasıl da etrafımda esiyor,
kalbim adeta işkencesine ihanet ederek atıyor.

İki tarafın aynı fikirde olduğu nokta, librettonun yazımı ardından fazla değişiklik yapılmadığıdır. Schönberg hikayenin gerçekçi ve nesnel değil, aksine sanrı gibi olması için, Maria Pappenheim’ın itirazına karşı şu bölümü çıkartır:


Gökyüzüne karşı titreyen yapraklar
Saçların kan içinde
Kumral ve yumuşak
Ellerim kan içinde
Ve yerde kan
Taştan oyulmuş hain yüzün
Dudakların kapalı
Nasıl da sırıtıyorsun
Gölgeler, karanlık,
Hırsızların mağarası,
Burada sırtını ağaca dayamış
Ve sonrasında o atış

Bryan Simms çıkartılan bu bölümün, aslında kadının sevgilisini öldürdüğünü gösterdiğini ve hikayeyi daha da gerçekçi kıldığını belirtir. Bazı eleştirmenler alt metnin, Viyana üst sınıfına yapılan bir eleştiri olduğunu, iyi eğitimli bir kadının çevresi yüzünden düştüğü durumu anlattığını, hatta feminist bir metin olduğunu işaret eder. Schönberg’in beklentisi ise tam tersidir, hikayenin sosyal gerçekçi bir boyutu olmasını istemez ve librettoyu isteği doğrultusunda değiştirir.

“Anna O.” Mu ?, “Dora” mı?

Dönemin entelektüel ve sanat çevresi, Sigmund Freud’un psikanalitik çalışmalarını yakından takip ederken, insan zihninin ve duygularının bilimsel yöntemlerle inceleniyor olması büyük ilgi uyandırıyordu. Maria Pappenheim’ın ilgisini konuya yoğunlaştıran ikinci nokta, kızkardeşi Bertha Pappenheim’ın, Josef Breuer tarafından 1880’lerde histeri teşhisi ile terapi görmüş olmasıdır. Breuer’in Freud ile beraber kaleme aldığı 1895 tarihli “Studien über Hysterie”’de bahsedilen “Anna O.” takma adlı hasta aslında Bertha Pappenheim’ın kendisidir ve tarihteki ilk histeri durum çalışması olarak kabul edilir. Oldukça iyi eğitimli, sanata yatkın ve yetenekli bir genç kadındır ancak benzer arka planlardan gelen diğer kadınlar gibi genel olarak aşırı korumacı bir aileye sahiptir ve monoton bir hayat sürmektedir. Maria Pappenheim’ın Erwatung’daki feminist görüşleri, asıl olarak toplumda kadının konumunu, çevre baskısını ve yaklaşımını eleştirdiği bu noktadan çıkmaktadır.

Sağ kolunu kullanmakta zorluk çektiği belirlenen Bertha’nın, bir takım karmaşık fizyolojik yaralar yüzünden bu hale geldiği düşünülmüş, ardından babası öldüğünde aynı kol üzerinde yatmakta olduğu ortaya çıkmıştır. Suçluluk duygusunu bilinçaltına itmesi yüzünden kolun hareketsiz kaldığını düşünen Breuer, hastayı hipnotize edip bu olay hakkında konuşturarak, “arınma” yaşamasını sağlar ve ardından tedavinin başarılı olduğunu kaydeder. O dönemlerde hastanın iyileşmesi ardından takibi yapılmadığı için, terapinin ne kadar başarılı olduğu şüphelidir, ayrıca Bertha Pappenheim sonraki yıllarda “Yaşadığım sürece psikanaliz kesinlikle hayatıma giremez.” diyerek terapiye bakış açısını açıkça belirtmiştir.

Erwartung’daki karaktere psikanalitik mercekten bakıldığında, yaşanan bir travma sonrasında fiziksel bir kaynağı olmayan histeri belirtilerinin benzerleri görülebilir; unutkanlık, sanrılar, görme ve konuşma bozuklukları. Bunlara ek olarak “Anna O.”, anoreksi, bacakların tutulması, yılanlı sanrılar deneyimlemektedir. Erwartung’daki karakter, bitmemiş ve yarıda kalmış cümleleri, ani ünlemleri ve çığlıkları, sevgilisini ölü bulmasına rağmen amnezi yaşayarak aramaya devam etmesi, garip sesler duyması ve orman içerisinde gördükleriyle aynı çerçeveyi çizer. Freudyen semboller özellikle dikkat çekicidir, sürekli sevgilisinin ziyaret ettiği bahçesinden (Oh! Unser Garten ... Die Blumen für ihn sind sicher verwelkt” ... “Es war so still hinter den Mauern des Gartens”) bahseder, ormandaki fallik mantar imajlarını tanımlar (“grosse gelbe Pilze”) ve yerden çıkan mantarları gövdeden çıkan dallara (gözlere) benzetir (“Glebe, breite Augen. So vorquellend ... wie an Stielen ... Wie es glotzt”).

Theodore Adorno’nun 1948’de “Modern Müziğin Felsefesi” yapıtında, Schönberg’in yapıtını “psikanalitik bir durum çalışması” olarak tanımladığını hatırlatan Alexander Carpenter, Erwartung’un “Anna O.” ile ilişiklendirilmesini haklı bulurken, Freud’un bir hastası olan “Dora”nın terapisinin hikayeyle benzerliğine dikkat çeker. Dora bir yandan takıntılı annesinden, babasının bir aile dostuyla gizli ilişkisini saklamaya çalışırken, aynı aile dostunun eşi tarafından baştan çıkarılmaya çalışılmaktadır. Freud, Dora’nın iki rüyasını analiz eder ve bilinçaltına ittiği sözde isteklerini ortaya çıkarmaya çalışır. Birinci rüyada Dora babası tarafından yanan bir evden kurtarılır ancak mücevher kutusunun yanmasından korkar. İkinci rüyada, bilmediği bir kasabada ve ardından bir ormanın içerisinde, tren istasyonunu aramaktadır. Tanımadığı bir adama rastlar, adam babasının öldüğünü ve annesinin çoktan mezarlıkta olduğunu söyler. Freud bu rüyaların, Dora’nın aile dostunun eşine karşı duyduğu gizli arzuyu simgelediği sonucuna varır ancak Dora bu yorumları redderek terapiyi yarıda keser.

Dora’nın rüyaları ve Erwartung benzer mekanlarda geçer, ikisi de benzer belirtileri gösterir; Dora, aile dostlarının eşini görmediği zaman sessizleşip konuşmazken, diğerinde konuşmalar parçalı ve bozuktur. Erwartung’daki orman, ev ve kadın cinselliğini çağrıştıran Freudyen semboller, Dora’nın rüyalarında yerini mezarlığa, tren istasyonuna, mücevher kutusuna ve eve bırakır. Freud bu rüyaları “cinselliğin sembolik coğrafyası” olarak tanımlar. “Dora”, “Anna O.”daki dramatik renkliliğe ve hareketliliğe sahip olmasa da, Erwartung’la olan ortaklıkları göz ardı edilemez. Bu çerçevede, Maria Pappenheim’ın hem “Anna O.”, hem de “Dora” çalışmalarından etkilendiği söylenebilir.

Gizem Kendini Koruyor
Erwartung, hem müzik tarihinde yarattığı kırılımla, hem librettosu hakkındaki tartışmalarla hem de bestecinin özel hayatına gönderme yapan referanslarla bugün de popülerliğini korumaya devam eden, dönemin en önemli avangard yapıtlarından biridir. Üzerine çokça yazılıp çizilen monodrama, sonrasında bestelenen benzer konu ve biçimlerdeki eserlerin önünü açmış, onları etkilemiş önemli bir mihenk taşıdır. Arnold Schönberg’in “Pierrot Lunaire” ve “Die Glücke Hand” yapıtları, Béla Bartók’un “Duke Bluebeard's Castle”ı, György Kurtág’ın “Kafka Fragments”ı gibi göze çarpan örnekleri besleyen Erwartung, 100 yıla yakın bir süredir güncelliğinden birşey kaybetmeden gizemini koruyor.
Cihan Kurt

Kaynaklar
Alexander Carpenter, “Schoenberg’s Erwartung and Freudian Case Histories: A Preliminary Investigation”
Bryan R. Simms, “Whose Idea was Erwartung?”
John J. Church, “Expectation”
Troy Etter , “Erwartung”

Not: Bu yazı, Monokl'un 2007 Şubat'ında çıkan 2. sayısında yayımlanmıştır. Kaynak gösterilmeden kullanılmaması rica olunur...

No comments: